Her şey Çok mu güzel? Yoksa Allah'a ulaşmayı dileyenlere mi Öyle geliyor?

== <

   
  Muqeddes sevgi varsa oda Allahindir
  İNSAN VE ŞEYTAN
 


SOHBETİN ADI: İNSAN VE ŞEYTAN

TARİHİ: 27.04.2006



Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: İnsan ve şeytan.
Sevgili kardeşlerim, şu kâinattaki en büyük düşmanınızın şeytan olduğunu biliyor musunuz? Her an sizinle beraber bir şeytan mutlaka vardır. Şeytan deyip de geçmeyin! Biliyor musunuz ki; çoğu zaman kendi düşünceniz zannettiğiniz şeyler, sadece şeytanın size iç sesinizi taklit ederek ulaştırdığı, şeytanın düzenbazlıklarıdır.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ'nın indinde hepiniz için bir güzellik vardır: Allah'a ulaşmayı dilediğiniz zaman mutlaka ulaşacağınız bir dünya mutluluğu ve cennet mutluluğu müessesesi. Şu şeytanla ilişkilere baktığımız zaman şeytanın, insanın en büyük düşmanı olduğunu görüyoruz.
Yaratılış müessesesini biliyorsunuz. Allahû Tealâ Âdem (A.S)'ı topraktan, balçıktan, salsalinden, "hamain mesnun" olan salsalinden yaratmıştır. Âdem (A.S) yaratılınca Allahû Tealâ diyor ki: "Ben ona ruhumdan üfürdüm. Ben ona hayat verdim. Öyleyse onun önünde secde edin."

38/SÂD-72: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!



Allahû Tealâ'nın "Ruhumdan üfürdüm." demekten, ruhundan üfürdüğünü bildirmekten muradı nedir? Muradı şudur: Allahû Tealâ: "O'na secde edin." dediği zaman, bu secde aslında insanın fizik vücuduna (insana) değil, insanın muhtevasında bulunan Allah'ın ona üfürdüğü ruha dayalıdır. Ruh, sevgili kardeşlerim... Allahû Tealâ diyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


Allahû Tealâ: "Biz ona, (onun; insanın içine) ruhumuzdan üfürdük. Sonra ona fuadler (görme, işitme ve idrak etme hassaları) verdik." diyor.
Ama Allah'ın ilk yaptığı şey, topraktan yarattığı Âdem (A.S)'a Allah'ın ruhundan üfürmesidir. Hepinizin içinde bir ruh vardır. Eğer onu Allah'a gönderdiyseniz o zaman da vardı. Bu ruh, hepiniz için Allahû Tealâ'nın bir ni'metidir. Biz onu, bizim hüviyetimizde göründüğü için, herşeyiyle (%100) fizik bedenimizin şeklini aldığı için, bizim ruhumuz diye düşünürüz. Herkesin bir ruhu vardır, diye düşünürüz. Aslında bütün o ruhlar, Allah'ın ruhudur. Nitekim biz insanlar istesek de, istemesek de ruhumuz bir gün mutlaka Allah'a, Allah'ın Zat'ına dönecektir. Allah'ın Zat'ına mutlaka ulaşacaktır. 2 türlü ruhun Allah'a ulaşması vardır.
Ölümle birlikte ölüm melekleri gelip insanların ruhunu alırlar ve Allah'a ulaştırırlar.
Şu dünya hayatını yaşarken (bu dünya hayatında) ruhu Allah'a ulaştırmak.

İşte Allahû Tealâ'nın verdiği mutluluk reçetesi buradan geçer. Şu dünya hayatını yaşarken ruhumuzu Allah'a ulaştırmaktan geçer. Öyleyse ruhumuzu Allah'a ulaştırırsak ne olur? Ulaştırırsak, dünya saadetinin yarısını mutlaka elde ederiz. Ruhumuzu Allah'a ulaştırmamızsa, zaten Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. Allahû Tealâ: "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım." diyor. İşte, böyle bir dizaynda insanların ruhlarını Allah'a ulaştırması; Allah'ın, onların ruhunu Kendisine ulaştırması mânâsına gelmektedir. Allahû Tealâ söz vermiş, Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).



"Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır. O kişi Allah'a ruhunu ulaştırmaz, Allah onların ruhlarını Kendisine ulaştırır."
Öyleyse sevgili kardeşlerim, bu ruhun Allah'a ulaşması demek; o kişinin 3. kat cennetin sahibi olması demektir. O kişi Allah'a ulaşmayı dilediği zaman, 1. kat cennetin sahibidir; 3. basamak. 14. basamakta kişi mürşidine ulaşır, tâbiiyetini gerçekleştirir; 2. kat cennetin sahibidir. Bu mürşidinin önünde ihsanla yapılan bir tövbedir; kişiye mutlaka 2. kat cenneti kazandırır. Böyle bir insanın ruhu mutlaka Allahû Tealâ tarafından, Allah'a ulaştırılır. Ulaştırıldığı zaman da o kişi 3. kat cennetin sahibidir.
Allahû Tealâ bu 3 kat cenneti bütün insanlara garanti etmiştir. "Ey insanlar! Duyduk duymadık demeyin, sizin göreviniz Bana ulaşmayı dilemek. Ben de Kendime görev yaptım, üzerime vazife kıldım; kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onun ruhunu Kendime mutlaka ulaştıracağım. O kişi ruhunu Bana ulaştırmayacak, o kişi Bana ruhunu ulaştırmayı dileyecek sadece. Bu benim için yeterlidir. Onun ruhunu Ben Kendime ulaştıracağım. Ve ulaştırdığım zaman ona 3. kat cenneti vereceğim ve nefsini tezkiye edeceğim. Bu sebeple onun dünya mutluluğu da %51'lik mutluluk olacak, garanti altında. O kişi hayatının yarısını mutlaka, mutlulukla geçirecek. Her gün mutluluğu, mutsuzluğundan daha çok olacak." diyor.
İşte, bu garantiye en çok içerleyen mahlûk; iblistir. Hani Allahû Tealâ'nın: "Yâ iblûsu" dediği iblis. En çok içerlediği şey budur. İblis diyor ki: "Nasıl olur da Allahû Tealâ, benim en büyük düşmanım olan insanı bu kadar garanti altına alır? ‘Sen Bana ulaşmayı dile, Ben seni Kendime ulaştıracağım. Sana 3. kat cenneti garanti ediyorum, dünya mutluluğunun da yarısını bir hiç karşılığı.' Bütün insanlar bedavadan bu hedefe konsunlar ha... Ben buna müsaade etmem."
İşte tekrar o günlere dönelim... Allahû Tealâ Âdem (A.S)'ı yarattıktan sonra, "O'na secde edin." diyor. Bütün melekler, Allah'ın ruhu onda olduğu için Âdem (A.S)'ın Zat'ına değil, onda (sadece insanda) bulunan, Allah'ın ruhuna izafeten Âdem (A.S.)'ın önünde, Allah'ın emri üzerine hemen secde ediyorlar. Ama cin olan iblis secde etmiyor.

38/SÂD-73: Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti.


38/SÂD-74: İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirlerden oldu.


İblis bir cindir. Bütün şeytanlar cin taifesindendir. Kur'ân-ı Kerim tabiriyle "dumansız ateşten" yani enerjiden yaratılmışlardır. Biz insanlarsa, topraktan yaratıldık. İşte, iblis Âdem (A.S)'a secde etmiyor. Aslında Âdem (A.S)'a değil, Âdem (A.S)'daki, Allah'ın ruhuna secde edilecekti. Ama etmiyor. Allahû Tealâ'da soruyor: "Ya iblis! Emrime rağmen senin Âdem'e secde etmemen neye dayalı diyor? Niçin secde etmedin? Sebep nedir?" İblis diyor ki: "Sen beni dumansız ateşten, enerjiden yarattın. Onu topraktan (çamurdan) yarattın. Ben ondan üstünüm."

38/SÂD-75: Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).
(Allahû Tealâ): "Ey iblis! Ellerimle (kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir? Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.


38/SÂD-76: Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(İblis): "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.



İblisin buradaki üçkâğıtçılığını görüyor musunuz, sevgili kardeşlerim? Karşısında insan var, insanda Allah'ın ruhu var. Allahû Tealâ evvelâ: "Ben ona ruhumdan üfürdüm. Yani Benim davetim; Benim ruhuma secde etmektir." diyor. Ama fizik vücutları mukayese eden iblis diyor ki: "Beni ateşten (enerjiden) yarattın. Onu topraktan yarattın. Toprak necistir, pistir. Ben onun için, onun önünde secde etmem." Ve vazgeçmiyor. Allahû Tealâ'nın kendisine ikazına rağmen, "Secde etmem." diyor. Kibirli, gururlu nefsine bütünüyle tâbî olan bir mâhluk.
Allahû Tealâ diyor ki: "Ey İblis! Huzurumdan kovuldun, oradan aşağıya in."

38/SÂD-77: Kâle fahruc minhâ fe inneke recîm(recîmun).
(Allahû Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi.


İblis bunun üzerine de diyor ki: "Yarabbi, mademki beni cehennemine atacaksın, bu benim için kaçınılmaz bir şey. O zaman Âdem (A.S)'dan intikamımı almam için, beni kıyâmet gününe kadar yaşat. Ben bütün insanların sağlarından, sollarından, önlerinden, arkalarından, onlara tesir etmeye çalışarak onların Sıratı Mustakîmleri'nin üzerine oturacağım. Ve pek azı hariç hepsini kendime tâbî kılacağım." diyor. Allahû Tealâ da diyor ki: "Atlılarınla, yayalarınla kimleri kandırabilirsen, onların hepsiyle birlikte insanoğlunu yoldan çıkarmak için sana yetki verdim. Ama sen ve sana tâbi olanları, hepinizi cehennemde sonsuza kadar cezalandıracağım."

7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.


7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.


7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.


7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.


7/A'RÂF-18: Kâlehruc minhâ mez'ûmen medhûrâ(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
(Allahû Tealâ): “Kınanmış (hor görülmüş) ve kovulmuş olarak oradan çık!” dedi. “Elbette onlardan kim sana tâbî olursa, mutlaka sizin hepinizden cehennemi (tamamen) dolduracağım.”



Sevgili kardeşlerim, sahâbenin (Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olanlar) hepsinin başının üzerinde önden arkaya doğru uzanmış Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ruhu vardır. Bu önden arkaya doğru uzanan ama sağ ve solu kontrol altına almamış gibi görünen bir dizayndır. Onun için Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e diyor ki: "Sen kanatlarını sahâbenin üzerine ger." Gererse ne olur? O zaman sağdan sola uzanan bir dizaynla koruyucu olur. Yani, neye karşılık Allahû Tealâ bunu diyor? Şeytanın önden, arkadan, sağdan, soldan insanları kontrol altına almak üzere insanların Sıratı Mustakîm'inin üzerinde oturması. Öyleyse 4 cepheden tehlike girebilir. Allahû Tealâ 4 cepheyi de böylece kapatmış oluyor.
Sevgili kardeşlerim, böylece ne görüyoruz? Şeytan kıyâmete kadar biz insanlarla hep uğraşacak. Önden, arkadan, sağdan, soldan devamlı saldırıda bulunacak. Devamlı bir saldırıyla karşı karşıya olacağız. Öyleyse hepiniz için geçerli, sevgili kardeşlerim. Allahû Tealâ, şeytana her an size fısıldaması için yetki vermiştir. İşte, şeytan bütün insanlarla ömürleri boyunca devamlı konuşur. Bu konuşması iblisi nereye ulaştırır? İblisin bu konuşması; insanlar hakikati bilmedikleri için, insanların iblisin sesini kendi sesleri, kendi iç sesleri zannetmesini sağlar. İblis öylesine kurnaz bir mahlûktur ki; o kişinin iç sesini öylesine kopya eder (öylesine taklit eder) ki; kişi onu kendi iç sesi, bir başka ifadeyle kendi düşüncesi zanneder. Düşüncemiz, iç sesimizle tahakkuk eder. İblis de bizim iç sesimizi kullanarak, iç sesimizin aynı sesi kullanarak biz insanları melanetine, melunluğuna alet etmeye çalışır.
Sevgili kardeşlerim, onu bir gün net olarak tanıyacaksınız. Tanıdığınız zaman sizin için faydalı bir unsur olmaya hemen başlar, faydalı bir unsur diyorum. Evet, gerçekten faydalı olabilir. Ne yaparsanız? Onun her söylediğinin tersini yaparsanız. 7 vakit namaz kılınması lâzım, o mâni olmaya çalışır. O mâni oldukça onun başını ezeceksiniz, diyeceksiniz ki: "Sen bana mâni olamazsın, ben namazını kılarım. Seni çatlatacağım ey iblis! Sen bana ‘Namaz kılma!' diyorsun. Ben namaz kılarak seni çatlatacağım." Ve bütün ibadetlerinizi en güzel şekilde gerçekleştirin ki; iblis olduğu yerde çatır çatır çatlasın.
Sevgili kardeşlerim, o zaman "Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?" diyeceksiniz. Şeytan kudurur. Siz Allah'ın bütün emirlerini yerine getirdikçe, meselâ zikir yaptıkça şeytan kudurur. Siz namaz kıldıkça, siz oruç tuttukça kudurur. Neden oruç tuttukça kudurur? Çünkü Allahû Tealâ sizlere, bize tâbî olanlara oruçlu olduğunuz gün açlık hissettirmez. Açlık hissetmeyince orucunu bozmak arzusu hiç birinizin içinden gelmez, gelmeyince şeytan fena halde içerler bu işe. Her davranış biçiminiz, her yaptığınız, şeytanı devamlı huzursuz kılar. İşte sevgili kardeşlerim, Allah'ın dostları için şeytan bir hiçtir. Ne yapmaya çalışır? Bakın Allahû Teala ne diyor?

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).


Allahû Tealâ diyor ki: "O şeytana dikkat edin. Sakın şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Eğer şeytanın adımlarına tâbî olursanız, şeytan size münkerle ve fuhuşla emreder. Allah sizin nefsinizi tezkiye etmezse, hepiniz cehenneme gidersiniz."
Öyleyse münker nedir? Münker; Allah'ın bütün söylediklerini inkârı ifade eder. Şeytan, "Onun söylediklerine inanma." der. Şu anda şeytanın en büyük uğraşı, bizim Nur TV. Onu izlememeleri için herkese tesir etmeye çalışıyor. Ama Allahû Tealâ da bizden yana.
Sevgili kardeşlerim, eğer siz Allah'a ulaşmayı dilerseniz, dilediğiniz andan ruhunuzu Allah'ın Kendisine ulaştırdığı noktaya kadar, ki 5-6 aylık, 7-8 aylık bir devre, o devrede Allahû Tealâ şeytanın size hiçbir kötülükte bulunmasına asla müsaade etmez. Muhakkak ki Allah herşeye kaadir olandır. Şeytan münkerle emreder. Yani Allah'ın bütün söylediklerini inkâr etmenizi ister. Allahû Tealâ ne diyor? "Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelimeyi şahadet getir, Allah'a ulaşmayı dile ve zikir yap." Bunların hepsine şiddetle karşı çıkar. Ama o kişi eğer Allah'a ulaşmayı dilemişse, o kişiye iblisin hiçbir tesiri yoktur. Bu sebeple Allahû Tealâ: "O, bizim halis kullarımıza, muhlis kullarımıza tesir edemez." diyor. Bu üst seviye bir tesirsizlik olayıdır. Kişinin daimî zikre ulaştığı noktadan itibaren şeytanın onun üzerindeki hâkimiyeti sıfırlanmıştır. Ama Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin, Allah'a ulaşmayı diledikten sonra Allah'ın Zat'ına ulaşacak kadar geçen zaman parçası içinde, şeytanın o kişiye tesir etmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Hiçbir zaman şeytan o insana tesir edemez.
Öyleyse Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi için, iblis gazoz ağacıdır. Hiçbir kötülük yapamaz. Ta ki o 7-8 aylık sürede, o kişi ruhunu Allah'a ulaştırsın. Ulaştırıp da Allah'a teslim oldu mu, velâyeti elde etti mi o noktada Allah'ın koruyucu kalkanı kalkar ve de o kişi şeytanla tekrar yüz yüze gelir ve insanlardan belki az bir kısmı bu devrede fıska düşebilir. Sevgili kardeşlerim, bakınız Allahû Tealâ bu hususu ne kadar güzel anlatmış. Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde diyor ki:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.



"Allah, Allah'a ulaşmayı dileyen mü'minlerin dostudur. Onları zulmetten nura ulaştırır."
Kişilerin kalpleri başlangıçta kapkaranlık, zulmetle doludur. Allahû Tealâ ne yapar? Zikir yoluyla onların nefslerinin kalbine %51 nur girmesini temin eder. O kişinin ruhunu, Kendisine ulaştırana kadar, o kişinin kalbine %51 nur girmesini temin eder. Böyle bir dizaynda kişinin kalbine %51 nur girmesi, ne demektir? O kişinin hayatının her gününde %50'den fazla mutlu olması demektir. Mutsuzluğu %49 oranını geçemez. Nefsi tezkiye olmuştur. Bu nokta tezkiye noktasıdır. Yani nefsinizin kalbinde nurlar %50'yi aşmışsa, nefsinizin kalbi tezkiye olmuştur. Fatır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).


"Kim nefsini tezkiye ederse, kendisi için tezkiye eder ve ruhu Allah'a ulaşır."
Nefs tezkiyesinin sonu, ruhun Allah'a ulaşmasıdır.
Sevgili kardeşlerim, Allah'ı çok seviyorsunuz öyle değil mi? Sevdikçe daha çok seveceksiniz. Önce O'ndan hoşlanacaksınız, sonra O'nu seveceksiniz, sonra O'na aşık olacaksınız. Daha sonraysa hayran olacaksınız. İşte, herbirisi bir seviyeyi işaret eder. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimi. Bu 4 teslimin ötesi, Allah'a hayranlık duymaktır.
Allahû Tealâ diyor ki: "Şeytanlar sizi sizin göremeyeceğiniz yerden görürler."

7/A'RÂF-27: Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü'min olmayanlara dost kıldık.



Evet, gerçekten görürler ama onların görmeleri Allah'ın koruması altındaysak bize hiç mi hiç tesir etmez. Öyleyse Allahû Tealâ'nın indindeki bütün güzellikler hep sizler için sevgili kardeşlerim. Bu güzellikleri yaşamak isteyen herkes şeytanın adımlarına kesinlikle tâbî olmamalıdır. Şeytanın uzaklardan bizi görmesi de bir şey ifade etmez. Eğer kişi Allah'ın yolundaysa, Allah o kişiye şeytanın tesir etmesini mutlaka engelleyecektir.
Sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizi en güzele yöneltmelisiniz. Allah hepinizi, Allah'a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren mutlaka koruyucu kalkanı altına alır. O zaman Allah'ı sevenlerden birisisiniz. Ruhunuz Allah'a ulaşıncaya kadar bu konuda Allahû Tealâ size hiçbir negatif faktörün ulaşmasına müsaade etmez, huzur içinde yaşarsınız.
Ruhunuz Allah'a ulaşıncaya kadar neyiniz eksik? Namaz kılmayı sevmiyorsunuz; Allahû Tealâ size mutlaka namaz kılmayı sevdirir. Zikir yapmayı sevmiyorsunuz; Allahû Tealâ size mutlaka zikir yapmayı sevdirir. Neyiniz noksansa, noksanlarınız ruhunuz Allah'a ulaşıncaya kadar geçen devre içinde mutlaka size telâfi ettirilir. O noksanların giderilmesi, Allahû Tealânın üzerine vazifedir, mutlaka gerçekleştirir.
Kim, Allah'a ulaşmayı dilemişse ruhu Allah'a ulaşıncaya kadar o kişi, Allah'ın mutlak koruması altındadır. O kişi zikir yapacaktır, Allah'tan gelen rahmet, fazl ve salâvât nurları o kişinin kalbine ulaşacaktır ve kalbinde Allah'ın yazdığı îmân kelimesinin etrafına toplanacaktır. Bu kişi Allah yolunda, bütün güzellikleri yaşayacaktır, herşey Allah ile o kişi arasında en güzel standartlara bürünecektir.
Sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizde şeytan devamlı olarak sizi etkilemeye çalışır ama etki alanı hudutludur. Allah'a ulaşmayı diledikten, Allah'a ulaşıncaya kadar etki alanı sıfırdır, size hiçbir şey yapamaz. Vuslattan sonra bir imkân kazanır. İşte Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesini bu açıdan söylemiştik. "Allah âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyen mü'minlerin) dostudur, onların kalplerini zulmetten nura çıkarır."
Ne olur? O kişi zikir yapar, zikir yaptığı için nefsinin kalbi nurlarla dolar. Nefsinin kalbi %51 nurla dolduğu zaman, Allah'ın koruyucu kalkanı devre dışı kalır. Bundan sonra âyet-i kerimenin devamı söz konusu olur. "O kâfirlere gelince onlar tagutun dostlarıdır. Tagut onları nurdan zulmete götürür."
Tagut ne yapar? O kişiyi Allah'ın rahmetinden ayırmaya çalışır. O kişiye dünyayı güzel göstermeye çalışır ve o kişiye devamlı telkinlerde bulunur. Allah'ın emirlerini yerine getirmesin de, dünyaya dönsün diye ve bazı insanlarda bunu gerçekleştirir. O zaman ne olur? O kişi nurdan zulmete götürülür. O kişinin nefsinin kalbinde ne olmuştur? %49 fazl, %2 rahmet olmak üzere %51 nur birikmiştir. Eğer şeytan o kişiye tesir edebilirse yani, kişi Allah'ın emirlerini vuslata ulaştıktan sonra yapmamaya başlarsa, bir süre zikirleri aynı seviyede gider, sonra zikirleri giderek düşmeye başlar. Bu düşüştür, bu felâkettir. Nefsinin kalbindeki nurların yok olması, o kişinin tagut tarafından (insan şeytanlar ve cin şeytanlar tarafından) nurdan zulmete götürülmesidir.
1- Şeytanın direkt olarak yaptığı üzerinize yaptığı tesirler vardır.
2- Şeytanın tesir ettiği insanların, üzerinizde yaptığı tesirler vardır.
İşte, bunlar insan şeytanlardır. Kim, kendisi Allah'a ulaşmayı dilemeyip de başka insanların da Allah'a ulaşmasını engelliyorsa, Allah'a ulaşmayı dilemesini engelliyorsa, o zaman o kişi Allahû Tealâ tarafından mutlaka cezalandırılır. Allahû Tealâ Nisa Suresinin 167, 168 ve 169. âyeti kerimelerinde bu konuda diyor ki:

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.


4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet edecek değildir.


4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.


"Onlar kâfirdirler ve başka insanların Allah'ın yoluna girmesini engellerler, buna mâni olurlar. Onlar kâfirdirler ve zalimdirler. Ve Allah onlara mağfiret etmez, Allah onları tarîke ulaştırmaz. Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır."
Öyleyse kim şeytanın uşağı olmuşsa, şeytana tâbî olmuşsa o kişi için kurtuluş yoktur. O Allah'ın hidayetinden, dalâlete tekrar geri dönecektir. Onun kalbi %51 aydınlanmışken bu nur kısa zamanda sıfıra inecektir. Kişinin kalbindeki îmân kelimesi silinecektir. Allah'a ulaşmış olan nur tekrar kişiye geri döndürülecektir. Ve böylece kişi başa dönecektir.
Kişi başlangıçta fısktadır, aynı zamanda dalâlettedir. Ruhunu Allah'a ulaştırdığı zaman hidayete erecektir. Eğer düşerse 2. defa fıskta olacaktır. Allahû Tealâ kişiye bir defa daha imkân verir, tekrar hidayete ererse o hidayetten de düşmesi söz konusu olabilir. Ve böylece kişi 3. defa fıska düşecektir.
Sevgili kardeşlerim, Allah'ın yolunda sonsuz mutlulukları yaşamanızı Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Şeytanı iyi tanıyın, ona mutlaka hâkim olun dualarımızla, dileklerimizle...
 
  Bugün 1 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı! free counters
<
 
 

======== sagtus ======== sag =================

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol

Her şey Çok mu güzel? Yoksa Allah'a ulaşmayı dileyenlere mi Öyle geliyor?

  İrtibat E-mail: iletisim@hidayetvakti.com